- Ekim ayı kira artış oranı % 63,47 (tüketici fiyat endeksindeki oniki aylık ortalaması) olmuştur. Konutlarda kira artış sınırlaması 1 Temmuz itibariyle sona ermiştir.
- 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesinin (B) fıkrasına istinaden 2024 yılı üçüncü geçici vergi döneminde uygulanacak yeniden değerleme oranı % 34,14 olarak tespit edilmiştir.
- Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi yayınlanmıştır. Yayınlanan tarife ile ücretlerde ortalama %67’lik bir artış yapılmıştır. Bu kapsamda;
- Avukat bulundurma zorunluluğu bulunan anonim şirketlerin zorunlu sözleşmeli avukatlara ödemesi gereken minimum aylık ücret 32.000-TL olarak belirlenmiştir. Bu zorunluluğa uymayan şirketlere aylık 40.005-TL idari para cezası uygulanacaktır.
- Özel kişi ve tüzel kişilerin sözleşmeli avukatlarına ödeyecekleri aylık minimum ücret ise 25.000-TL olarak belirlenmiştir.
- 17 Ekim 2024 tarihinde yayımlanan Gelir Vergisi Genel Tebliği (Seri No:328) ile gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri ile mükellef olmayanların gerçekleştirdikleri iş yeri ve konut kiralama işlemlerine ilişkin yapılacak tahsilat ve ödemelerin bankalar veya PTT aracılığıyla yapılması, bu yükümlülüğe uyulmaması durumunda uygulanacak yaptırımlar düzenlenmiştir.
- Konutunu ve iş yerini kiraya verenler ve bunları kiralayanların, kiraya ilişkin tahsilat ve ödemelerini bankalar veya Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi tarafından düzenlenen belgelerle tevsik etmeleri zorunludur.
- Bankalar veya Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi aracı kılınmak suretiyle; para yatırma, havale, EFT, çek, banka ve kredi kartı gibi araçlar kullanılmak suretiyle yapılan tahsilat ve ödemeler karşılığında dekont veya hesap bildirim cetvelleri düzenlendiğinden, bu belgeler tevsik edici belge kabul edilecektir. Bankaların internet şubeleri üzerinden yapılan ödeme ve tahsilatlar da aynı kapsamdadır. Kişilerin kira ödemelerini; banka şubelerine giderek T.C. kimlik numarası, vergi kimlik numarası, ad soyad/unvan bilgileri ve “kira ödemesi” açıklamasıyla kiraya verenin hesabına yatırması durumunda da tevsik yükümlülüğü yerine getirilmiş sayılır.
- Anılan madde uyarınca, bu Tebliğ ile getirilen zorunluluklara uymayanların her birine, her bir işlem için 28/7/2024 tarihli ve 7524 sayılı Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 13 üncü maddesi ile 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 355 inci maddesinde yapılan değişiklik uyarınca;
- Birinci sınıf tüccarlar ile serbest meslek erbabı hakkında 20.000 Türk lirasından,
- İkinci sınıf tüccarlar, defter tutan çiftçiler ile kazancı basit usulde tespit edilenler hakkında 10.000 Türk lirasından,
- Yukarıda yazılı bulunanlar dışında kalanlar hakkında 5.000 Türk lirasından az olmamak üzere işleme konu tutarın %10’u nispetinde özel usulsüzlük cezası kesilir.
- Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 459)’Nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ yayınlanmıştır. Bu tebliğ ile “Tevsik zorunluluğu kapsamında olanların (mükellef olmayanların kendi aralarında yapacakları işlemler hariç olmak üzere) yapacakları, 7.000 TL’yi aşan tutardaki her türlü tahsilat ve ödemelerini aracı finansal kurumlar kanalıyla yapmaları ve bu tahsilat ve ödemeleri söz konusu kurumlarca düzenlenen belgeler ile tevsik etmeleri zorunludur. Bu zorunluluk kapsamında, mükellef olmayanlar da, tevsik zorunluluğu kapsamında olanlardan yapacakları alımlarına ilişkin 7.000 TL’yi aşan tahsilat ve ödemelerini aracı finansal kurumlar kanalıyla yapacaklardır.”
- 7529 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 30/10/2024 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.Kanun ile,
– Tüketici kredisi sözleşmesi ve konut finansmanı sözleşmesinin, yazılı veya mesafeli olarak kurulabileceği hüküm altına alınmıştır.
– Doğrudan satış şirketi tarafından oluşturulan ve iş sözleşmesi ile istihdam edilmeyen, bağımsız temsilci, distribütör, danışman ve benzeri isimlerle komisyon, prim, teşvik ve ödül gibi menfaatler karşılığında faaliyet gösteren doğrudan satıcıların tüketicilere mal veya hizmet pazarladığı doğrudan satış sistemi kurulmuştur.
– Doğrudan satıcılardan; sisteme dahil olmaları veya sistemde kalmaları için tüketiciye satışı öngörülen mal veya hizmeti içermeyen yenileme, paket, ücret, aidat ve benzeri isimler altında herhangi bir bedel veya borç altına sokan belge alınmayacaktır.
– Doğrudan satış sistemi kapsamında mal veya hizmet satın alan tüketicinin otuz gün içinde herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve cezai şart ödemeksizin sözleşmeden cayma hakkına sahip olacağı hüküm altına alınmıştır.
– Reklam Kurulu’nun; ticari reklam kapsamında yükümlülüklere aykırı hareket eden reklam verenler, reklam ajansları ve mecra kuruluşları hakkında vereceği idari para cezalarının miktarı artırılmıştır.
– Reklam Kurulu’nun idari para cezalarını uygularken; aykırılığın haksızlık içeriği, aykırılık dolayısıyla elde edilen menfaatin veya neden olunan zararın büyüklüğü ile aykırılığı gerçekleştirenin kusuru ve ekonomik durumu gibi hususları dikkate alacağı belirtilmiştir.
– Lisans ücretinin hesaplanmasında; elektronik ticaret aracı hizmet sağlayıcı ve ekonomik bütünlük içinde bulunduğu elektronik ticaret aracı hizmet sağlayıcıların elektronik ticaret pazar yerleri üzerinden yurt dışına yapılan satışların hesaba dâhil edilmeyeceği hüküm altına alınmıştır.
– Muhasebe standartları uyarınca yapılmakta olan yatırımlar hesabında takip edilen tutarların enflasyon düzeltmesine tabi tutulması sonucunda oluşan ve bu hesabın alt hesabında izlenen düzeltme farkları, bilançonun pasifinde özel bir fon hesabında gösterileceği ve dönem kazancının tespitinde dikkate alınmayacağı hüküm altına alınmıştır.
– Tasfiye halindeki şirketler açısından kurumların tasfiyeye girmesine ilişkin genel kurul kararının tescil edildiği tarihin içinde bulunduğu hesap döneminden, iflas halindeki şirketler açısından ise iflasın açıldığı tarihin içinde bulunduğu hesap döneminden itibaren uygulanacaktır.
EMSAL YARGI KARARLARI
- Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2015/21438 E. 2019/19009 K. ve 04.11.2019 tarihli kararı; İşverenin tazminatların derhal ödeneceği sözünü vermek ve benzeri baskılarla işçiden yazılı istifa dilekçesi vermesini talep etmesi ve işçinin buna uyması halinde, gerçek bir istifa iradesinden söz edilemez. Bu halde feshin işverence gerçekleştirildiği kabul edilmelidir.
“İşçinin haklı bir nedene dayanmadan ve bildirim öneli tanımaksızın iş sözleşmesini feshi, istifa olarak değerlendirilmelidir. İstifa iradesinin karşı tarafa ulaşmasıyla birlikte iş ilişkisi sona erer. İstifanın işverence kabulü zorunlu değilse de, işverence dilekçenin işleme konulmamış olması ve işçinin de işyerinde çalışmaya devam etmesi halinde gerçek bir istifadan söz edilemez. Bununla birlikte istifaya rağmen tarafların belirli bir süre daha çalışma yönünde iradelerinin birleşmesi halinde, kararlaştırılan sürenin sonunda iş sözleşmesinin ikale yoluyla sona erdiği kabul edilmelidir. Şarta bağlı istifa ise kural olarak geçerli değildir. Uygulamada en çok karşılaşılan şekliyle, işçinin ihbar ve kıdem tazminatı haklarının ödenmesi şartıyla ayrılma talebi istifa olarak değil, ikale (bozma sözleşmesi) yapma yönünde bir icap olarak değerlendirilmelidir. İşçinin istifa dilekçesindeki iradesinin fesada uğratılması da sıkça karşılaşılan bir durumdur. İşverenin tazminatların derhal ödeneceği sözünü vermek ve benzeri baskılarla işçiden yazılı istifa dilekçesi vermesini talep etmesi ve işçinin buna uyması halinde, gerçek bir istifa iradesinden söz edilemez. Bu halde feshin işverence gerçekleştirildiği kabul edilmelidir. İşverenin baskı uygulaması sonucu düzenlenen istifa dilekçesine değer verilemez.”
- Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2021/26777 E., 2022/11236 K. sayılı ve 29.09.2022 tarihli karar ; “davacı tarafından araç kiraladığına dair belge veya ödeme belgeleri sunulmasa da hakim zararı belirleyebilir. Mahkemece, davacı aracında oluşan hasarın niteliğine göre makul tamir süresinin belirlenmesi, ihtiyaçları için aracı kullanamamaktan doğan ve bu süre içinde davacının (ikame araç) ödemesi gereken bedelin ne olacağı konularında alınan bilirkişi raporuna göre davacının araç mahrumiyet bedeli talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.”
“Dava, araçta meydana gelen maddi hasar, araç değer kaybı ve araç mahrumiyet bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Kural olarak haksız fiilden kaynaklanan tazminat davalarında gerçek zarar ilkesi geçerlidir. Zarar gören ancak haksız fiil sebebiyle uğradığı gerçek zararını haksız fiil sorumlularından isteyebilir. Olay tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Türk Borçlar Kanununun ilgili maddesinin ikinci fıkrası uyarınca davacı tarafından araç kiraladığına dair belge veya ödeme belgeleri sunulmasa da hakim zararı belirleyebilir. Mahkemece, davacı aracında oluşan hasarın niteliğine göre makul tamir süresinin belirlenmesi, ihtiyaçları için aracı kullanamamaktan doğan ve bu süre içinde davacının (ikame araç) ödemesi gereken bedelin ne olacağı konularında alınan bilirkişi raporuna göre davacının araç mahrumiyet bedeli talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir. ”
BİLGİ NOTLARI
- Çekle İlgili Karşılıksızdır İşlemi Yapılmasına Sebebiyet Verme Suçu
Çekle ilgili “karşılıksızdır” işlemi yapılmasına sebebiyet verme suçunun oluşabilmesi için Çek Kanunu’nun 5. maddesinde düzenlenen şartların gerçekleşmesi gerekmektedir.
- Bunlardan ilki, çekin usulüne göre düzenlenmiş olmasıdır. Türk Ticaret Kanunu’nun 780. maddesinde düzenlenmiş olan unsurları taşıyan senetler çek hükmündedir.
- Söz konusu çekin kanuni ibraz süresi içerisinde bankaya ibraz edilmesi gerekmektedir. Türk Ticaret Kanunu’nun 796. maddesine göre çekin karşılığı düzenlendiği yerde ödenecekse 10 gün, düzenlendiği yerden başka bir yerde ödenecekse 1 ay içerisinde bankaya ibraz edilmelidir.
- Çekle ilgili “karşılıksızdır” işlemi yapılmalıdır. Yetkili hamil tarafından çekin bankaya süresinde ibraz edilmesine rağmen çeki düzenleyenin hesabında çekin karşılığı bulunmadığı takdirde banka tarafından çekin arka yüzüne çekin karşılığının bulunmadığını belirten “karşılıksız” şerhi koyulur.
- Çek hamilinin şikâyeti gereklidir. Karşılıksız çek keşide etme suçu, Çek Kanunu’nda kovuşturulması şikâyete bağlı suç olarak düzenlenmiştir. Bu nedenle hamil tarafından suçun öğrenildiği tarihten itibaren 3 ay ve her halde 1 yıl içerisinde şikâyet hakkı kullanılmalıdır.
Çek Kanunu’nun 5. maddesinin 2. fıkrasında çek bedelinin karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlü kişinin çek hesabı sahibi olduğu belirtilmiştir. Yine aynı maddede çek hesabı sahibinin tüzel kişi olması halinde, bu tüzel kişinin mali işlerini yürütmekle görevlendirilen yönetim kurulu üyesi, böyle bir düzenleme yapılmadığı takdirde ise yönetim kurulunu oluşturan gerçek kişi veya gerçek kişilerin çek bedelinin karşılığını banka hesabında bulundurmakla yükümlü kişiler olduğu açıkça belirtilmiştir. Kanun maddesinde sayılan bu kişiler suçun faili olacak ve yaptırımlar bu kişiler için uygulanacaktır.
Şikâyet sonrasında çek sahibine, Çek Kanunu’nun 5. maddesiyle, her bir çek için “1500 güne kadar adli para cezası” öngörülmüştür.
Son yıllarda dünya ve ülke ekonomisinde yaşanan dalgalanmalar sonucu ticaret hayatında çek sahipleri tarafından düzenlenen ancak karşılığı olmayan çeklerin var olduğu görülmektedir. Bu nedenle de şirketlerin çek düzenleme yetkisini haiz yetkilileri hakkında “karşılıksız çek keşide etmek suçundan” öncelikle adli para cezasına hükmedilmiş, söz konusu adli para cezalarının ödenememesi sebebi ile de çoğu yetkili hapis cezaları ile karşı karşıya kalmıştır.
Torba Kanun’un 17. maddesi ile Çek Kanunu’nun geçici 5. maddesinin 1. fıkrası değiştirilmiş ve 30.04.2021 tarihine kadar işlenen suçtan dolayı mahkûm olanların cezalarının infazı durdurulmuştur. Hükümlünün 30.06.2022 tarihine kadar çek bedelinin ödenmeyen kısmının onda birini alacaklıya ödemek zorunluluğu getirilmiştir. Kalan kısmını 30.06.2022 tarihinden itibaren ikişer ay arayla on beş eşit taksitle ödemesi durumunda mahkemece, ceza mahkûmiyetinin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasına karar verileceği düzenlenmiştir. 30.06.2022 tarihine kadar çek bedelinin ödenmeyen kısmının onda birinin ödenmemesi halinde alacaklının şikâyeti üzerine mahkemece hükmün infazının devamına karar verileceği net bir şekilde belirtilmiştir.
- Fazla Çalışma & Fazla Sürelerle Çalışma
İş Kanunu’nun 63. maddesi, işçilerin haftalık çalışma süresinin en çok 45 saat olabileceğini düzenlemektedir. Bu sürenin taraflarca daha kısa olarak belirlenmesi mümkündür, aksi kararlaştırılmamışsa, haftanın çalışılan günlerine eşit ölçüde bölünerek uygulanır.
Ancak, işçilerin haftalık normal çalışmasına ilave olarak, ülkenin genel yararı, işin niteliği veya üretimin artırılması gibi veya zorunlu, olağanüstü birçok nedenle fazla çalışma yapması mümkündür. Fazla çalışma, işçinin haftalık 45 saati aşan çalışmalardır. İşçinin haftalık çalışma süresinin 45 saatin altında kararlaştırıldığı durumlarda, kararlaştırılan bu süre ile 45 saate kadar olan çalışmalar ise fazla sürelerle çalışma olarak tanımlanmaktadır. İşçinin haftalık çalışma süresinin 45 saat olduğu durumlarda fazla sürelerle çalışma mümkün değildir.
Fazla çalışma ve fazla sürelerle çalışma kural olarak işçinin onayına bağlıdır. Dolayısıyla, her ne kadar işçilerin fazla çalışma yapabileceği düzenlenmiş olsa da işveren işçiye istediği her zaman, koşul ve miktarda fazla çalışma yaptıramayacaktır. Bununla beraber, zorunlu veya olağanüstü nedenlerle işçinin fazla çalışmasının gerekmesi durumunda işçinin onayı alınmadan fazla çalışma yapmasının beklenebileceğine de dikkat edilmelidir.
Kanun koyucu bazı işçilere niteliğine göre fazla çalışmanın yaptırılamayacağını öngörmüştür. Buna göre,
- 18 yaşını doldurmamış işçilere,
- Fazla çalışma yapmayı kabul etse dahi sağlıklarının elvermediği hekim raporu ile belgelenen işçilere,
- Gebe, yeni doğum yapmış ve çocuk emziren işçilere,
- Kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalıştırılan işçilere,
- Zorunlu nedenler veya olağanüstü haller dışında yer altında maden işlerinde çalışan işçilere ve
- Çalışma sürelerini kendileri belirleyen üst düzey yönetici olan işçilere (Her ne kadar kanuni düzenleme bulunmasa da Yargıtay kararları bakımından istikrar kazanmıştır) fazla çalışma yaptırılamaz. Yine, fazla çalışmanın yasaklandığı bazı işler bulunmaktadır.
İş Kanunu, fazla çalışma süresinin yıllık en fazla 270 saat; işçinin normal günlük çalışma süresinin ise en fazla 11 saat olabileceğini düzenlemektedir. Dikkat edilmesi gereken ve Yargıtay’ın da benimsediği husus, günlük 11 saate kadar çalışma gerçekleştirilebileceği olduğundan, örneğin günlük normal çalışma süresi 8 saat olan bir işçi 3 saate kadar günlük fazla mesai yapabilir. Bu durumda işçinin çalışması haftalık 45 saati aşmasa dahi, gün bazında 11 saati aşan çalışması olması halinde aşan süre fazla çalışma olarak kabul edilmektedir.
Her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret, normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde 50 yükseltilmesi suretiyle ödenir. Ancak fazla çalışma yapan işçi isterse, bu çalışmalar karşılığı zamlı ücret yerine, fazla çalıştığı her saat karşılığında 1 saat 30 dakikayı, fazla sürelerle çalıştığı her saat karşılığında 1 saat 15 dakikayı serbest zaman olarak kullanabilir. İşçi ile işveren arasında akdedilen iş sözleşmesinde, işçiye ödenecek ücrete fazla çalışma ücretlerinin dahil olduğunun düzenlenmesi mümkündür. Buna karşılık, iş sözleşmesinde işçinin ücretine dahil olan fazla çalışma süresinin belirtilmemesi durumunda kanunen gerçekleştirilebilecek azami fazla çalışma olan 270 saatlik fazla çalışmanın sözleşmeye dahil olduğu varsayılır. İşçinin ancak 270 saati aşan fazla çalışmasının bulunduğunu ispatlaması durumunda fazla çalışma ücret alacağının bulunduğu ileri sürebilecektir.
Av. Zeynep ULUCA GÖBEL