- Eylül ayı kira artış oranı % 64,91 (tüketici fiyat endeksindeki oniki aylık ortalaması) olmuştur. Konutlarda kira artış sınırlaması 1 Temmuz itibariyle sona ermiştir.
- 25.09.2024 tarihinde yayınlanan Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 565) ile Form Ba ve Form Bs bildirimlerinin verilmesine yönelik uygulamaya son verilmiştir. Tebliğe göre; Elektronik belge uygulamalarının yaygınlaşması, elektronik ortamda düzenlenen belgelere erişimin kolaylaşması ve kamu kurumları arasındaki bilgi paylaşımının etkinleşmesine bağlı olarak vergi mükelleflerinin uyum maliyetlerinin azaltılması, mükellef ve meslek mensupları tarafından verilmesi gereken bildirimlerin azaltılması amacıyla, Eylül 2024 dönemi bildirimlerinden başlamak üzere Form Ba ve Form Bs bildirimlerinin verilmesi uygulamasına son verilmesi uygun bulunmuştur. Bu kapsamda, Eylül 2024 dönemi ve bu dönemi izleyen dönemlere ilişkin olarak Form Ba ve Form Bs bildirimi verilmeyecektir.
- Ticaret Bakanlığı tarafından yapılan duyuru ile Türkiye Noterler Birliği tarafından kurulan Güvenli Ödeme Sisteminin kullanımı, 27 Eylül 2024 Cuma gününden itibaren nakit, havale veya EFT gibi yöntemlerle gerçekleştirilen tüm ikinci el motorlu kara taşıtı alım satımlarında zorunlu hale gelmiştir. Bu tarih itibarıyla taşıt bedeli Güvenli Ödeme Sisteminde kayıtlı hesap numarasına transfer edilmeden noterliklerce taşıt devir işlemi yapılmayacağından, noterliklerde yoğunluk yaşanmaması ve mağduriyet oluşmamasını teminen, notere gidilmeden önce, anlaşmalı banka, elektronik para kuruluşu veya ödeme kuruluşunun internet ya da mobil sitesindeki güvenli ödeme sistemi menüsü üzerinden;
1- Satıcının, Sisteme giriş yaparak kendisine, alıcıya ve taşıta ilişkin bilgileri Sisteme kaydetmesi,
2- Alıcının,
a- SMS veya e-posta yoluyla kendisine gönderilen referans numarasını kullanarak Sisteme giriş yapması ve satıcı tarafından girilen bilgileri onaylaması,
b- Sistemde kayıtlı hesap numarasına taşıt bedelini transfer etmesi gerekmektedir.
EMSAL YARGI KARARLARI
- Büyükçekmece 3. Sulh Ceza Hakimliği 2023/4377 E. ve 22/09/2023 tarihli kararı; Trafik cezası ihbar tutanağında cezaya konu trafik ihlalinin nasıl yapıldığına ilişkin açık bir tespit ve/veya fotoğraf, kamera kaydı vb delil bulunmadığı, dolayısıyla trafik idari para cezası tutanağının usul ve yasaya aykırı olduğu;
“2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun amacı karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlamak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemektir. Sürücülerin trafik kurallarına uyup uymadığını denetlemekle sorumlu olan yetkililere yardımcı olmak üzere Karayolu Trafik Güvenliği Kurulunca önerilen ve Karayolu Trafik Güvenliği Üst Kurulunca uygun görülen kişilere, valilerce “fahri trafik müfettişliği” görevi verilir. Fahri trafik müfettişleri; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun suç saydığı fiilleri isleyenler hakkında işlem yapılması amacıyla, Emniyet Genel Müdürlüğünce kendilerine verilen tutanağı düzenlemek ve bunları aracın tescilli olduğu trafik kurulusuna gönderilmek üzere en geç bir hafta içerisinde herhangi bir trafik kurulusuna teslim etmek zorundadırlar.
İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün 17/08/2023 tarihli yazısında ….. plaka sayılı araca Fahri Trafik Müfettişleri tarafından 2918 sayılı kanunun 74/B maddesi uyarınca Görevli/ Işıklı Trafik İşareti Bulunmayan ve Trafik İşaret/ Levhalarıyla belirlenmiş yaya geçitlerinden geçen yayalara ilk geçiş hakkını vermemek gerekçesiyle idari para cezasının düzenlendiği, kuruma yazılan müzekkere cevabında ihbar tutanağı haricinde başka herhangi bir delil bulunmadığı, ihbar tutanağında cezaya konu trafik ihlalinin nasıl yapıldığına ilişkin açık bir tespit ve/veya fotoğraf, kamera kaydı vb delil bulunmadığı, dolayısıyla trafik idari para cezası tutanağının usul ve yasaya aykırı olduğu anlaşılmakla talebin kabulüne karar verilmiştir.”
- Yargıtay 19. Ceza Dairesi 2019/35817 E., 2020/415 K. sayılı karar ; “Çekle ilgili olarak “karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet verme” suçundan görülmekte olan bir ceza davasına konu çekin süresinde bankaya ibrazında; muhatap banka tarafından öne sürülen “herhangi bir sebeple” çekin arka yüzüne, 5941 sayılı Kanun’un 3/4. maddesinde yazılı hususlar şerh edilmek suretiyle, usulüne uygun şekilde bir “karşılıksızdır” işlemi yapılmamışsa, çek hesabında karşılığını bulundurmakla yükümlü failin iradesi ve davranışlarıyla doğrudan ilgili olmayan objektif cezalandırılabilme şartı, dolayısıyla suçun kanunda öngörülen neticesi gerçekleşmeyeceğinden, sanığın beraatine karar verilmesi gerekeceği kanaatine ulaşılmıştır.”
“Çekin kanuni süresinde yetkili hamil tarafından bankaya ibrazında, muhatap banka tarafından çek üzerinde yapılacak inceleme, Türk Ticaret Kanunu ve Çek Kanunu’nda yazılı hususlarla sınırlı olmak zorundadır. Muhatap banka tarafından çek hesabında yeterli karşılık varsa çek bedelinin hamile ödenmesi zorunludur. Çek hesabında yeterli karşılık bulunmuyorsa, bu durumda yetkili hamilin talebi üzerine, Çek Kanunu’nun ilgili maddesinde yazılı hususlar çekin arkasına yazılmak suretiyle karşılıksızdır işlemi yapılması zorunludur. Çekin süresinde yetkili hamil tarafından muhatap bankaya ibrazında, şayet yeterli karşılığı bulunmamasına rağmen, banka tarafından ileri sürülen değişik gerekçelerle “karşılıksızdır” işlemi yapılmamışsa, çek hesabında yeterli karşılığı bulundurmakla yükümlü gerçek kişinin “karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet verme” suçundan dolayı cezalandırılması mümkün değildir.. ”
BİLGİ NOTLARI
- Arabuluculuk ve Fesih Süreçleri
Arabuluculuk, alternatif bir uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak uzun yıllardır, özellikle Amerika ve Avrupa’da olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerinde uygulanmaktadır. Türkiye’de ilk olarak 22.06.2012 tarihinde Hukuk Uyuşmazlıklarından Arabuluculuk Kanunu ile resmi olarak uygulaması başlamış ancak ülke genelinde uygulanmasının yaygınlaşmaya başlamasının, Kanun’un yürürlüğe girmesinden 5 yıl sonra 25.10.2017 tarihinde İş Mahkemeleri Kanunu’nda yapılan değişiklik ile işçi-işveren arasındaki uyuşmazlıklarda arabuluculuğa başvuru zorunluluğu getirilmesi ile olmuştur.
Son zamanlarda ise özellikle işçi ve işveren uyuşmazlıklarında ihtiyari arabuluculuk sürecinin yaygınlaştığını görmekteyiz. Arabuluculuk uygulamasının yaygınlaşmasından önce tarafların birbirlerini ibra ederek dava yolunu kapatabilmesi için, iş hukuku mevzuatında yer almayan fakat uygulama ve yargı kararları ile çerçevesi çizilmeye çalışılan, ikale (bozma) sözleşmeleri yapılmakta ise de taraflara tam bir hukuki koruma sağlamaması nedeniyle yine ikale sözleşmesinin taraflarının birbirlerine dava açtığını görmekteydik. Arabuluculuk sürecinde ise; arabulucu tarafından usulüne uygun bir şekilde tarafların katılımı ile yapılan görüşmeler sonucunda imzalanan anlaşma belgeleri “ilam (mahkeme kararır) niteliğinde belge” olduğundan belgenin tarafları, anlaştıkları hususlar üzerinde bir daha dava açamamaktadırlar. Özellikle işçinin iş akdinin herhangi bir nedenle sona ermesi durumunda, işçinin talep edebileceği alacakları ve alacağına nasıl ve ne zaman kavuşabileceği konusundaki endişeleri ile işverenin sonucu belirsiz bir yargılama sürecinde ne kadar ödemek zorunda kalacağını tespit edememesi endişesini gidermek açısından oldukça faydalı bir sonuç olduğunu söyleyebiliriz. Sürecin dava yolundan çok daha hızlı olması, iki tarafı da tatmin edici bir noktada uzlaşabiliyor olması, süreç üzerinde tarafların daha fazla kontrole sahip olması, tüm çalışma dönemi açısından tarafların birbirini ibra edebiliyor olmasını, sürecin pozitif sonuçlarıdır.
İşçi-işveren ve bu kişilerin vekillerince arabuluculuk sürecine başvuruda dikkat edilmesi gereken en önemli hususlardan biri işçinin iş sözleşmesi devam ederken ihtiyari arabuluculuk sürecine gidilmesi sureti ile kıdem ve ihbar tazminatı ile fazla mesai ve yıllık izin gibi iş sözleşmesinin sona ermesine bağlı tazminat ve alacaklarının ödenmesine ilişkin düzenlenen arabuluculuk anlaşmalarının Yargıtay hükmü ile iptal edileceğidir. Bu tip arabuluculuk anlaşmalarının iptalinin önüne geçilmesi adına işverenlerin, işçinin SGK çıkışını yapmadan ihtiyari arabuluculuk sürecini başlatmaması ve iş akdinin feshine bağlı alacaklara yönelik anlaşma yapmamaları tavsiye edilmektedir.
- Limited Şirketlerde Müdürlerin Sorumlulukları
TTK’nın 623. maddesine göre limited şirketin yönetimi ve temsili şirket esas sözleşmesi ile düzenlenmektedir. Limited şirketin esas sözleşmesi ile yönetimi ve temsili, müdür sıfatını taşıyan bir veya birden fazla ortağa veya tüm ortaklara ya da üçüncü kişilere verilebilmektedir. Ancak en az bir şirket ortağının müdür olarak yönetim hakkının ve temsil yetkisinin bulunması zorunludur. Müdürler, kanunla veya şirket sözleşmesi ile genel kurula bırakılmamış bulunan yönetime ilişkin tüm konularda karar almaya ve bu kararları yürütmeye yetkilidirler.
- Genel Sorumluluk (Kusura dayanan sorumluluk)
Türk Ticaret Kanunu, limited şirketler yönünden öncelikle şirket tüzel kişiliğini sorumlu tutmaktadır. Buna göre şirketin yönetimi ve temsili ile yetkilendirilen kişinin, şirkete ilişkin görevlerini yerine getirmesi sırasında işlediği haksız fiilden şirket sorumludur (TTK m. 632).
TTK 644. maddesinin yaptığı gönderme ile kurucuların, yönetim kurulu üyelerinin, yöneticilerin ve tasfiye memurlarının sorumluluğunu düzenleyen anonim şirketlere ilişkin TTK’nın 553. maddesinin limited şirketlere de uygulanacağı ifade edilmiştir. Genel sorumluluk halini düzenleyen TTK m. 553/1’e göre limited şirket müdürleri, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumlu olacaktır. Müdürler, üzerine düşen dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirdiklerini kanıtlamaları durumunda kusura dayanan sorumluluktan kurtulurlar.
- Özel Sorumluluk
Müdürlerin, genel sorumluluklarını düzenleyen TTK’nın 553. maddesi dışında özel sorumlulukları da bulunmaktadır. Bunlar;
- Müdürlerin, şirketin ticari işletme konusuna giren bir ticari işte kendi adlarına veya başkasının temsilcisi sıfatıyla işlem yapmaları mümkün değildir.
- Sermaye hakkında yanlış beyanlar ileri sürülmesi veya ödeme yetersizliğinin bilinmesine rağmen ilgili sermayenin ödenmiş gösterilmesi halinde müdürler sorumludur.
- Şirkete ilişkin belge ve beyanların kanuna aykırı olması durumundan müdürler sorumludur.
- Müdürler, kuruluş ve sermaye artırımında ortaklarca taahhüt edilen ayni sermayenin veya devralınacak ayınların değerlendirilmesinde yolsuzluk yapmaları halinde meydana gelecek zarardan da sorumludur.
- Birleşme, bölünme veya tür değiştirme işlemlerine herhangi bir şekilde katılmış bulunan müdürler dahil bütün kişiler şirketlere, ortaklara ve alacaklılara karşı kusurları ile verdikleri zararlardan sorumludur.
- TTK m. 451’e göre genel kurulun kararına karşı, kötü niyetli iptal veya butlan davası açıldığı takdirde davacılar bu sebeple şirketin uğradığı zararlardan müteselsilen sorumludurlar. Genel kurul kararlarının iptali veya butlanı için ortakların yanı sıra müdürler de dava açma hakkına sahiptir. Müdürler, kötü niyetle iptal davası açmaları halinde şirketin uğramış olacağı zarardan şahsen sorumlu olacaktır.
- Müzakerelere katılma yasağı: Müdürler, kendilerinin veya TTK’da sayılan yakınlarının kişisel menfaatleri ile şirket menfaatlerinin çatıştığı durumlarda, bu işlemlere ilişkin müzakerelere katılamaz.
- Pay sahibi olmayan yönetim kurulu üyeleri ve TTK’da sayılan yakınları şirkete borçlanamaz. Yine şirket bu kişiler için kefalet, garanti, teminat veremez, sorumluluk yüklenemez ve borçlarını devralamaz.
- İflas istememe sorumluluğu: Müdürler şirketin mevcudunun borçlarını karşılamadığını bildirmek zorundadır. Aksi takdirde şirketin iflasını istemezlerse, alacaklılardan birinin şikâyeti üzerine, on günden üç aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
- Hakim şirket ve bağlı şirket arasındaki hakimiyetin hukuka aykırı kullanılması: Kanuna göre hakim şirketin, bağlı şirketi kayba uğratacak şekilde hakimiyetini kullanması yasaktır. Bu düzenlemenin istisnası ise, kaybın, o faaliyet yılı içinde fiilen denkleştirilmesi veya kaybın nasıl ve ne zaman denkleştirileceği belirtilmek suretiyle en geç o faaliyet yılı sonuna kadar, bağlı şirkete denk değerde bir istem hakkı tanınmasıdır. Denkleştirme, faaliyet yılı içinde fiilen yerine getirilmez veya süresi içinde denk bir istem hakkı tanınmazsa, bağlı şirketin her ortağı, hakim şirketin müdürlerini şirketin zararından sorumlu tutabilir.
- Kamu Borçlarından Sorumluluk
Şirketin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen kamu borçlarından müdürler, tüm şahsi mal varlığı ile herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın sorumludur.