NİSAN AYI ÖNEMLİ HUKUKİ GELİŞMELER

Nisan ayı kira artış oranı % 51,26 (tüketici fiyat endeksindeki oniki aylık ortalaması) olmuştur.

EMSAL YARGI KARARLARI

  • Yargıtay 7. Ceza Dairesi E. 2014/2954 K. 2014/14281 T. 08.07.2014 tarihli kararı; Radar denetimi yapıldığına dair uyarı işareti konulmadan ceza kesilemez.

“Trafik Denetimlerinde ve Trafik Kazalarında Alınacak Önlemlere İlişkin Yönerge kapsamındaki bilgilendirmenin, bu Yönetmelikteki usul ve esaslara göre konulacak “trafik işaret levhaları” ile yapılması gerekmektedir. Bu yöntem dışında gerekiyorsa medya ve diğer iletişim araçlarından da yararlanacaktır. Dolayısıyla, bahse konu Yönerge hükmü uyarınca, “radarla hız denetiminin karayolunun hangi kesiminde ve hangi sürelerde yapılacağı” konularında sürücülerin, her şeyden önce trafik işaret levhalarıyla bilgilendirilmesi zorunludur. Öncelikle kişilerin can ve mal güvenliğini sağlamak amacıyla yapılması gereken trafik denetimlerini, yol kullanıcılarına ceza vermek amacıyla bilgilendirme yapmadan kural ihlali yapmasını beklemek, trafik kurallarının konuluş amacına uygun olmadığı gibi araç sürücülerine tuzak kurulması anlamına gelecektir ki bu durum, çağdaş hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmaz ve kabul edilemez.”

  • Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2025/87E 2025/591K. 03.02.2025 tarihli kararı; “Malın ayıplı olması halinde ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değişimi talebi halinde satıcı, üretici ve ithalatçı müteselsilen sorumludur. Satıcı haricinde üretici ve ithalatçının sorumluluğu iki seçimlik hak yönünden (onarım ve misli ile değişim) sınırlandırılmıştır.”

 “Davacı, dava dışı üçüncü kişinin davalı şirketten satın aldığı aracı daha sonra bu kişiden satın almış akabinde araçtaki ayıplar nedeniyle davalıdan talepte bulunmuştur. Davalı vekili, davacı ile müvekkili şirket arasında herhangi bir satış servis ilişkisi bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.Mahkeme, davacı ile davalı arasında doğrudan bir alım satım ilişkisi olmadığını söylemiş, noter kayıtlarına göre davanın önceki sahibi olan kişiye yöneltilmesi gerektiği gerekçesiyle davayı reddetmiş.

Kanun yararına temyiz üzerine Yargıtay; “Malın ayıplı olması halinde ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değişimi talebi halinde satıcı, üretici ve ithalatçı müteselsilen sorumludur. Satıcı haricinde üretici ve ithalatçının sorumluluğu iki seçimlik hak yönünden sınırlandırılmıştır.Dava dosyasının incelenmesinde; davacının dava konusu aracı dava dışı 3. kişiden satın aldığı, davalı aleyhine aracın ayıplı olması nedeniyle onarım, mümkün olmaması halinde bedelde indirim talebinde bulunduğu, dava konusu aracın satıcısının dava dışı … olduğu, davalının sorumluluğunun ise tüketici kanununda düzenlenen malın ayıplı olması halinde üretici ve ithalatçı sıfatıyla iki seçimlik hak yönünden olduğu anlaşılmaktadır. O halde Mahkemece, davalının üretici ve/veya ithalatçı firma olup olmadığının araştırılması, üretici ve/veya ithalatçı firma olduğunun tespiti halinde davalının sorumluluğunun 6502 sayılı Kanun’un 11/2. maddesi gereğince iki seçimlik hak (onarım ve misli ile değişim) yönünden olduğu gözetilerek davacının talebi değerlendirilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, bu hususlar gözardı edilerek yanlış değerlendirme ile davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.” demiştir.”

BİLGİ NOTLARI

  • Ulusal Taşıt Tanıma Sistemi (UTTS) İle Getirilen Cezai Sorumluluklar

              Ulusal Taşıt Tanıma Sistemi (UTTS), kiralama yoluyla edinilen veya işletmeye dâhil olan ve işte kullanılan taşıtlara akaryakıt istasyonlarında yapılacak akaryakıt satışlarında, araçların plaka bilgisinin elle girişini engelleyecek şekilde, plaka bilgisinin yeni nesil akaryakıt pompa ödeme kaydedici cihazlarına (YN Pompa ÖKC) otomatik olarak yüklenilmesini sağlayacak sistemdir. Ulusal taşıt tanıma sistemi, Hazine ve Maliye Bakanlığımız tarafından kayıt dışı akaryakıt ticaretini azaltmak ve vergi kaçakçılığını önlemek için getirilmiş bir sistemdir. Mevcut uygulamada yakıt alımı sırasında, plaka bilgilerinin istasyon personeli tarafından elle yazılması, gerçekte yakıt alan araç ile adına fatura, fiş oluşturulan aracın farklı olabilmesine imkân sağladığından, usulsüz düzenlenen bu fatura ve belgelere dayanılarak gerçekte yapılmayan akaryakıt harcamalarının vergi mükellefleri tarafından gider yazılmasının önlenmesi amaçlanmaktadır.

              Akaryakıt alımlarındaki fatura, fişlerini gider olarak gösteren her vergi mükellefinin; kiralama yoluyla edindiği veya işletmesine dâhil olan ve işte kullandığı her araca “Taşıt Tanıma Birimi (TTB)” taktırma zorunluluğu getirilmektedir. Zorunluluk; akaryakıt tüketen ve işte kullanılan tüm araçları (otomobil, kamyon, kamyonet, minibüs, otobüs, çekici, tır vb.) kapsamaktadır. Elektrikli araçlar taşıt tanıma birimi taktırma zorunluluğu dışında bırakılmıştır.

213 sayılı VUK’un Mükerrer 257’inci maddesinin 6 numaralı fıkrası dikkate alındığında Maliye Bakanlığı’na verilen vergi güvenliğini sağlamaya yönelik; manyetik bandrol ve etiket kullanılmasına ilişkin zorunluluk getirme yetkisi kapsamında getirilen bu zorunluluk kapsamındaki araçlara Taşıt Tanıma Sistemi (TTS) taktırılmaması veya akaryakıt ticareti yapan istasyonların pompa tabancalarına TTO (Taşıt Tanıma Okuyucu Cihazı) takılması zorunluluğuna uyulmaması halinde Vergi Usul Kanununun Mükerrer 355 maddesine istinaden aşağıdaki tablolarda belirtilmiş olduğu şekilde mükellefin girmiş olduğu sınıfa göre özel usulsüzlük cezası kesilecektir

                           Zorunluluk kapsamındaki araçlara Taşıt Tanıma Sistemi (TTS) taktırılmaması veya istasyonda bulunan en az bir  akaryakıt pompa tabancasına TTO (Taşıt Tanıma Okuyucu Cihazı) takılması zorunluluğuna uyulmaması halinde, 1.1.2025 tarihinden itibaren akaryakıt teslimlerine yönelik düzenlenen faturalar, fişler hiç düzenlenmemiş sayılacağından VUK’un 353/2’inci maddesine istinaden mükellefin durumu ve tespit sayısına göre her bir belge için  özel usulsüzlük cezası kesilecektir.

  • İşe İade Davası Sürerken İşçinin Başka Bir İşyerinde Çalışması, Boşta Geçen Süre Ücretini Almasına Engel Teşkil Eder Mi?

                4857 sayılı İş Kanunu’nun iş güvencesini düzenleyen maddeleri, iş sözleşmesi feshinin geçerli bir sebebe dayandırılmasını, feshin usulünü, itirazı ve geçersiz sebeple yapılan feshin sonuçlarını düzenlemiştir. 4857 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin birinci fıkrasında, otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerleri ile burada belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışan ve en az altı aylık kıdemi olan işçilerin iş güvencesinden yararlanabileceği belirtilmektedir[1].

                4857 sayılı Kanunun 21 inci maddesine göre, işverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece tespit edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır. İşçiyi başvurusu üzerine işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat ödemekle yükümlü olur. Mahkeme veya özel hakem feshin geçersizliğine karar verdiğinde, işçinin işe başlatılmaması halinde ödenecek tazminat miktarını da belirler. Kararın kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre için işçiye en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları ödenir.

                     Diğer yandan, işe iade davası açan işçilerin davaların uzun sürmesi nedeniyle hayatını idame ettirebilmeleri için başka işte çalışması hayatın olağan akışına uygundur. Bu aşamada işe iade davasını kazanan işçinin süresi içinde işyerine başvurması halinde, dört aylık ücreti tutarında boşta geçen süre ücretinin ödenmesi gerekmektedir. Burada işverenin diğer işyerinde çalıştığı süreyi ya da diğer işyerinde elde ettiği geliri gerekçe göstererek bir mahsuplaşmaya gitmesi söz konusu değildir. Çünkü, işçinin iş sözleşmesinin feshinden sonra başka bir işyerinde çalışmaya başlamasında yasal bir engel olmadığı gibi işe iade edilmesi ve süresi içinde başvurması halinde, dört aylık boşta geçen süre ücretinin de talep etmesine engel bir durum bulunmamaktadır.

                      Nitekim Yargıtay’a göre, “Feshin geçersizliğinin tespitiyle işe iade kararı sonrasında işçinin başvurusu üzerine ödenmesi gereken boşta geçen süre ücretinden başka bir işten elde edilen gelirin indirilmesi ya da diğer işte çalışılan sürenin mahsubu doğru değildir. Davacının yasa gereği en çok dört aya kadar süre içinde çalışması varmış gibi işçilik alacaklarının hesabı gerektiğinden Mahkemece indirim yapılmak suretiyle istekle ilgili hüküm kurulması hatalıdır. Çalışılamayan süre 4 aydan fazla olduğundan kıdemine 4 ay eklenerek farklı kıdem tazminatına karar verilmelidir”.                       Sonuç olarak, iş güvencesi kapsamındaki işçinin iş sözleşmesinin feshinden sonra başka bir işyerinde çalışmaya başlaması dört aylık boşta geçen süre ücretinin talebine engel teşkil etmez. Çünkü fesihten sonra işçinin başka bir işyerinde çalışmaya başlaması feshin geçersizliğine bağlı ikincil sonuçları ortadan kaldırmaz. Dolayısıyla, işe iade kararı sonrasında işçinin başvurusu üzerine ödenmesi gereken boşta geçen süre ücretinden başka bir işten elde edilen gelirin indirilmesi ya da diğer işte çalışılan sürenin mahsubu doğru değildir.

Araç çubuğuna atla